Nihan Altınsoy - Aşı Üretim Teknikleri ve Kontrolü
 

Ana Sayfa
Bilimsel ve Güncel Yazılar
=> Aşı Üretim Teknikleri ve Kontrolü
=> Dezenfektanların Test Metodları
=> Mastitis
=> Göl Kuşlarında Kuş Gribi
=> Hayvanlarda Görülen Önemli Deri Hastalıklarına Mikrobiyolojik Yaklaşım
=> Tehlikeli Lezzet, Dondurma
=> Lejyoner Hastalığı
=> Myiasis (Yara Kurtlanması)
=> Yaşpastalara Mikrobiyolojik Yaklaşım
=> Sularımız Tükeniyor!
=> Epidemiyoloji Kavramı ve Temel Yaklaşımlar
Hakkımda
İletişim

 

 

 


 

AŞI ÜRETİM TEKNİKLERİ

ve

 KONTROLÜ

 

 

 

 

 

 

 

Veteriner Hekim

Nihan ALTINSOY

 

 

 

A.Ü. VETERİNER FAKÜLTESİ

MİKROBİYOLOJİ ANABİLİM DALI

ANKARA - 2007

 


 

AŞI  ÜRETİM  TEKNİKLERİ  VE  KONTROLÜ

                                                                 Vet. Hekim Nihan ALTINSOY

 

GİRİŞ ve TANIM

Verildikleri canlıda bağışıklık sistemini harekete geçirerek vücudu hastalıklara karşı aktif bağışık hale getiren biyolojik maddelere aşı denilmektedir. Aşı üretiminde faydalanılan klasik metotların yanı sıra, sürekli ilerleyen teknoloji ile birlikte, aşı üretim ve kontrolünde de oldukça fazla yol kat edilmiştir. Özellikle immunolojideki son gelişmeler koruyucu immun yanıtın daha iyi anlaşılmasını sağlamıştır. İnfeksiyonları kontrol altına almak için hem humoral hem de hücresel bağışık yanıtın gerekli olduğu artık daha iyi bilinmektedir.

Aktif bağışıklık amacıyla kullanılan aşılar; klasik (konvansiyonel) ve biyoteknolojik aşılar olmak üzere iki grupta incelenebilmektedir. Klasik aşılar da aktif (canlı) ve inaktif (ölü) aşılar olarak ayrılmaktadır. Aktif aşılar vücuda verildiklerinde ürer, yayılır ve immun sistem lenfoid ve myeloid hücrelerini uyarırlar. Aktif aşılar kendi içinde attenue, heterolog ve tam virulent aşılar olmak üzere sınıflandırılabilirler. Çiçek aşısı, Polio aşısı (sabin), Kabakulak, Kızamık, Kızamıkcık, Sarı Humma, Sığır Vebası, At Vebası, Newcastle, Marek ve Gumbaro aktif aşılara verilebilecek örneklerdendir. İnaktif aşılar ise suşların çeşitli yöntemlerle inaktive edilmesi sonucu hazırlanarak, genellikle, uyarım gücünü arttırmak amacıyla bir adjuvant ile birlikte uygulanılırlar. Bağışıklığın kısa sürmesi yanında, inaktif aşı kombinasyonları mümkündür ve infeksiyon oluşturmazlar. Yalnız lokal reaksiyonlar ortaya çıkabilir. İnaktif aşılara verilecek örnekler ise; Influenza A ve B, Poliomyelitis, Kuduz, Hepatitis B, Şap aşısı, Newcastle ve Infeksiyoz Bronchitis olarak sıralanabilir.

 

Aşıların hazırlanış tekniklerine sınıflandırmada, yukarıda değinilen klasik aşılara toksoid ve subunit aşılar da ilave edilerek konvansiyonel aşılar olarak isimlendirilir. Biyoteknolojik aşılar ise; klasik aşıların bazı dezavantajlarını ortadan kaldırmak amacıyla, son teknoloji kullanılarak elde edilen ve içerisinde mikroorganizmanın tamamı yerine sadece küçük bir sekansının bulunduğu aşılardır. İnsan hekimliğinde kullanılan Hepatitis B aşısı, oldukça başarılı bir biyoteknolojik aşıdır. Bu tür aşılar da ileri teknoloji ile hazırlanan ve genetik mühendisliği ile hazırlanan aşılar olmak üzere iki alt başlıkta incelenebilirler. İleri teknoloji ile hazırlanan aşılar; sentetik peptid, antiidiotip antikor, subunit aşılardır. Genetik mühendisliği ise aşılardan, mutant, subunit, marker, rekombinant mutant, rekombinant ürünü, nükleik asit (DNA) aşılarının yapımında kullanılmaktadır.

Son 200 yıldan bu yana başlıca canlı, ölü, toksoid ve bakteri polisakkarit aşıları ile aşılama sonucu infeksiyonların büyük bir kısmı, başarı ile kontrol altına alınabilmiştir. Mevcut aşıların çoğu, koruyucu bağışıklık mekanizmaları ve koruyucu antijenler hakkında fazla bir bilgi olmadan hazırlanmışlardır ve humoral bağışık yanıtı indüklemektedirler. Yeni aşıların geliştirilmesi için denenen farklı teknolojiler arasında sentetik peptidler, DNA aşıları ve rekombinant-vektör aşıları umut verici seçeneklerdir.

           

AŞILARIN ÜRETİM TEKNİKLERİ

            Aşı üretimi, üzerinde dikkatle ve bilinçle çalışması gereken bir husustur. Yukarıda kısaca değinilen aşı tipleri sınıflandırmasında, her bir aşının birbirinden farklı üretim teknikleri söz konusudur. Günümüzde üretilen ve kullanılan aşıların üretim teknikleri ve kontrolleri şu şekildedir:

 

 A- Klasik Aşılar:

            I. Aktif (canlı) aşılar: Doğal veya yapay tarzda attenüasyon sonu elde edilen canlı materyalden hazırlanırlar. Aşı materyali, bütün olarak (yapısal) ve istenilen konsantrasyonda bulunurlar.

- Attenue Aşılar: Aşı hazırlanacak patojenlerin yaşama güçleri korunurken, virulenslerinin hastalık yapmayacak düzeye indirilmesine attenuasyon denir. En yaygın attenuasyon yöntemi, patojeni alışık olmadığı in vitro veya in vivo ortamlarda tekrarlayan pasajlanmalarıdır. Bu şekilde doğal konaklarına karşı olan patojenitelerini kaybedeceklerdir. Sadece bakterilerin vitro koşullarda attenue edilebilirler. Örneğin Mycobacterium bovis’in BCG aşı suşu; 13 yıl boyunca safra ile doyrulmuş besi yerinde pasajlanarak apatojen hale getirilmiştir. Şarbon hastalığı etkeni Bacillus anthracis; %50 serumlu agarda ve CO2 yönünden zengin atmosferde üretilerek kapsül oluşturma yeteneği kaybettirilmiştir. Brucella abortus S19 aşı suşu ise gıda maddeleri kısıtlanmış ortamlarda üretilmişlerdir. Viruslarda ise alışık olmadığı ortamlarda üretilerek zayıflatılmaları söz konusudur. Örneğin köpek Distemper virusu lenfoid hücrelere adapte olmuşken, böbrek hücre kültürlerinde pasajlanırlar. Sığır vebası virusu ise ilk kez bir tavşanda üretilerek zayıflatılmıştır. Distemper virusu ferretlerde, memeli virusları yumurtada, kuduz virusu Flury suşunun uzun süreli yumurtalarda pasajları diğer örneklerdir. Patojen etkenlerin zamanla doğal koşullarda kendiliklerinden attenue olması da söz konusudur. Bu durum özellikle virulens özelliği sağlayan genlerden birinin mutasyonu sonucu ortaya çıkar ve bu mutant suşlar mutant aşı hazırlanmasında kullanılır. Örneğin Pasteurella’ların streptomisine bağımlı mutantları üremeleri için bu antibiyotiğe gereksinim duyarken, ruminantlara canlı aşı tarzında uygulandıklarında streptomisin bulamayacakları için üreyemeyecekler ancak vücutta bulunarak bağışıklığı sağlayacaklardır. Biyoteknolojik yöntemlerle de mutant aşılar elde edilebilir.

- Heterolog Aşılar: Bu durum bir hayvanda hastalık yapan etkene antijenik olarak çok benzeyen başka bir hayvan türüne adapte olmuş patojenler kullanılarak gerçekleştirilebilir. Yani insan kızamık virusu köpeklerde Distemper’a karşı koruyucu olabilir.

-Tam virulent aşılar: Bu tip aşıların hazırlanmasına örnek olarak ise; kuzuların dudak etraflarında oluşan kontagiyöz ektimadan alınan yara kabuklarının duyarlı kuzuların uyluk bölgelerine çizilerek uygulanması, verilebilir. Böylece hayvanda ağız lezyonları gelişmeden bağışıklık sağlanır.       

            II. İnaktif (ölü) aşılar: Fiziksel ve kimyasal yollarla etkenin inaktive edilmesi sonu hazırlanırlar. Bakterilerden elde edilen ölü aşılara baktrin adı verilir. İnaktivasyonda kullanılan inaktivanlar, antijenik yapıya zarar vererek veya değiştirerek, vücutta oluşturduğu yanıtta farklılık meydana getirebilir ve virulent suşlara karşı koruma gücünde azalma yaratabilir. Kulanılacak inaktivan madde formaldehit, etilen oksit, beta-propiolakton gibi alkilen maddeler, alkol ve aseton kullanılabilir. İnaktivasyon iyi yapılamadığı hallerde infeksiyonlara yol açabilir. Vücutta oluşturduğu uyarım genellikle zayıftır. Bunu gidermek için, aşıya çeşitli adjuvantlar karıştırılır ve birlikte deri altı veya kas içi yolla vücuda verilirler.

            III. Toksoid aşılar: Bazı bakteriler sadece ekzotoksinleri ile hastalık oluştururlar. Bu aşılarda temel prensip, bakteri toksininin antijenik yapısını değiştirmeden toksik özelliklerini gidermektir. Bu işlem için formaldehit kullanılabilir.

B- Biyoteknolojik Aşılar: Bu aşıların hazırlanmalarında, deneyimli personele ve gelişmiş laboratuvarlara gereksinim vardır.

            I. İleri Teknoloji ile Hazırlanan Aşılar

1) Sentetik peptid aşılar: Bakteri, virus, parazit benzeri infeksiyon etkenlerinin immunojenik olan komponentlerinin aminoasit sayısı, türü ve sıraları gibi protein yapıları belirlendikten sonra, in vitro koşullarda yeterli miktarda kimyasal sentezleri yapılır ve elde edilen peptidler aşı olarak kullanılabilir. Bu peptidler (antijenler) vücuda şırınga edilerek koruyucu antikorların meydana gelmesi sağlanır. Bakteri, virus ve parazitlere karşı koruyucu amaçla sentetik peptidler hazırlanmış ve kullanılmıştır. Bu aşılar vücutta infeksiyon oluşturmaz ve üremezler. Bu tekniğin kullanıldığı ajanlar arasında E. coli, V. cholerae, S. pyogenes, vs gibi bakteriler, difteri toksini gibi toksinler, Hepatitis B, influenza, HIVS-1, Poliovirus, şap virusu, vs gibi viruslar ve P. falciparum, vs parazitler bulunmaktadır.

2) Antiidiotip antikor aşıları:  Spesifik bir etkene (antijene) karşı bir deneme  hayvanında hazırlanmış olan idiotip antikorların (Ab1) tekrar farklı bir deney hayvanına verilmesi halinde oluşan antiidiotip antikorlar (Ab2) aşılamada kullanılarak  protektif bağışıklık elde edilir. Bu ikinci antikorlar (Ab2), ilk verilen antijenin epitopu ile aynı internal imaja sahiptirler ve koruyucu antikorların sentezini uyarırlar. Bu teknikle bakterilere (H. influenzae, N. meningitidis, S. pneumoniae, E. coli, L. monocytogenes, vs), viruslara ( WEE, poliotip-II, kuduz virusu, HSV, Reotip 3, vs) parazitlere (S. mansoni, T. rhodesiense, T. crusei, Eimeriae sp., vs) karşı antiidiotip antikor aşıları hazırlanmış ve kullanılmıştır. Bu aşılar da infeksiyon oluşturmazlar ve vücutta üremezler.

3) Subünit aşılar:   Bu tür aşılar iki değişik strateji kullanılarak hazırlanabilirler. Birincisi; mikroorganizmaların pilus, flagella, kapsül, protein, glikoprotein, toksin, peplomer, vs gibi antijenik komponentlerinin çeşitli yöntemlerle izole edilip saflaştırıldıktan sonra bunların direkt olarak vücuda verilmesi sonunda bağışıklık sağlanabilir. Diğer strateji ise; mikroorganizmaların antijenik komponentleri saptandıktan sonra, bu proteinlerin aminoasit sayısı, türü ve sırası belirlenerek laboratuvarlarda özel tekniklerle sentezleri sonunda elde edilen peptidler aşı olarak kullanılmasıdır. Bu teknikle bakteri, virus ve parazitlere karşı subunit aşılar hazırlanmıştır.

II. Genetik Mühendisliği İle Hazırlanan Aşılar: Bu başlık altında, mikroorganizmaların genomlarında, yapılan çeşitli manipulasyonlar sonucunda elde edilen mutant ve rekombinant mutant mikroorganizmalar ile bunların ürünlerinin ve antijenik fraksiyonlarının aşı olarak kullanılması amaçlanmaktadır.

1) Mutant aşılar: Mikroorganizmaların genetik materyallerinde (genomlar) yapay olarak oluşturulan değişiklikler (mutasyonlar) sonucunda meydana gelen ve parental mikroorganizmalardan bir veya birkaç yönden farklı organizmalar (mutant) aşı olarak kullanılabilirler. Bu mutant suşların hastalık yapıcı veya virulens genleri çıkarıldığı için infeksiyon oluşturamazlar, ancak vücutta çoğalabilirler. Bu tür aşılar arasında bakteriler (S. typhi Ty2la, V. cholareae, S. typhimurium aro ASL 3261 suşu, BCG, MaxSterne, v.s) ve viruslar (kuduz virusu, at vebası virusu, Newcastle virusu, I. bronchitis, v.s.) bulunmaktadır. Ancak, böyle mutant suşların spontan geri mutasyonlarla tekrar patojenik formları kazanmaları olasıdır. Bu nedenle dikkatli olmakta yarar vardır.

2) Marker aşılar: Bunlar subunit veya gen delesyon sonu elde edilen aşılar arasında yer alırlar ve diagnostik testlerde, aşılı bireylerle, infekteleri veya portörleri saptamada ve birbirinden ayırmada kullanılırlar. Böyle aşılar Veteriner hekimlikte, ulusal sorun yaratan bulaşıcı hastalıkları kontrol altına almada veya eradikasyonunda yararlanılabilir. Marker aşılar, yabancı ülkelerde sığır ve domuzların herpes virus infeksiyonlarında fazla kullanım alanı bulunmuştur. Bu aşıların esasını, aşı içinde bulunan özel antijenlere karşı hayvanlarda immun respons gelişir, aşıda bulunmayanlara karşı bir antikor oluşmaz. Örneğin, içinde glikoprotein D (gpD) bulunan veya glikoprotein E (gp E) bulunmayan bir aşı ile aşılanan canlının vücudunda sadece gpD'ye karşı antikor oluşur, gpE'ye karşı antikor bulunmaz. Böylece aşı içinde ki subunit bilindiğinden eğer serum da gpD'ye karşı antikor var gpE'ye karşı yoksa hayvan aşılıdır. Çünkü, verilen aşı içinde gpE antijeni yoktur. Eğer serum da gpE'ye karşı antikor saptanırsa, konak, doğal infekte veya portördür. Buna göre, aşılı hayvanlarla doğal infekte ve portörler saptanabilir ve infekteler sürüden çıkarılabilir. Bu tür aşılar, aynı zamanda bir bölgeye dışardan giren hastalık ajanlarını saptamada da yardımcı olurlar.

3) Rekombinant mutant aşılar: Bu aşılar, mikroorganizmaların antijenik determinantlarını, komponentlerini ve bazı önemli faktörleri kodlayan genleri, kendi genomlarından çıkardıktan sonra bunları mutant mikroorganizmaların genomlarına integre etmek suretiyle elde edilirler. Örn, BCG, S. typhi Ty21a, S. typhimurium aso SL 3261 vs veya vaccinia virusu genomuna veya diğer mutant viruslara, böyle genler aktarılabilir ve aşı olarak kullanılabilirler. Vaccinia virus genomuna, HBsAg geni, HSV'nin gD geni, influenza virusunun HA geni, kuduz virusun glikoprotein geni, vs. integre edilmiş ve başarılı sonuçlar alınmıştır. Bazen de bir gen yanı sıra birden fazla gen aktarılarak kombine aşılar hazırlanmıştır. E. coli K12 suşu genomuna V. cholerae antijeni veya S. typhimurium 'a (aro SL3261), K88 fimbria, termolabil B toksini geni ve ayrıca M. tuberculosis'in 65kD'luk antijenik determinantı inkorpore edilerek kullanılmıştır.

4) Rekombinant ürünü aşılar: Bu tür aşılarda, mikroorganizmaların antijenik komponentleri çıkarıldıktan sonra alıcı bir hücreye (bakteri, maya) transferi, burada gen ürünü antijenik proteinin ekspresyonunun sağlanması, hücrelerde biriken proteinlerin elde edilmesi ve bunların deneme hayvanlarına verilerek bağışıklık kazandırılması amaçlanır. Bu teknikle bazı bakteri, virus ve parazitlere karşı aşılar hazırlanmıştır.

5) Nukleik asit aşıları (DNA aşıları): DNA aşıları da rekombinant DNA teknolojisi temeline dayalı ve gen mühendisliği yardımıyla elde edilen aşılar arasında yer almakta ve deneme hayvanları üzerinde de ümit verici sonuçlar alındığı açıklanmaktadır. Son 5-7 yıl öncesine kadar hazırlanan rekombinant DNA aşılarında, klonlanan antijenik proteini taşıyan sekansın (genin) ekspresyonu, genellikle, alıcı bir hücrenin (bakteri veya S. cerevisiae) içinde meydana gelmekte, bu hücrelerden elde edilen ve saflaştırılan protein (antijen), aşılamalarda kullanılmakta idi. Halbuki, nukleik asit aşılarında ise antijenik bir proteinin kodunu taşıyan gen bir ekspresyon plasmidine bağlandıktan sonra doğrudan deneme hayvanlarına verilmekte, genin ekspresyonu vücut içinde gerçekleşmekte, sentezlenen gen ürünü protein de immun sistemi uyararak protektif bir bağışıklık oluşturmaktadır. Böyle aşılamalardan da çok iyi sonuçlar alındığı açıklanmaktadır. Ancak, bu tür aşılar henüz deneme hayvanlardaki uygulamalar düzeyinden kurtarılmış değildir.

-DNA aşılarının hazırlanması: Nukleik asit aşılarının hazırlanma stratejisini rekombinant DNA teknolojisi oluşturmaktadır. Bunlarda özetle şöyledir;

i) Hastalık yapıcı mikroorganizmaların vücutta immunolojik bir yanıtı uyaran antijenik komponentlerini kodlayan genler, ait oldukları ajanın genomundan, restriksiyon endonukleaz gibi enzimler yardımıyla çıkarılır.

ii) Bu spesifik genin 5'-ucuna, ökaryotik  hücrelerde   etkinlik  gösterebilen  kuvvetli  viral sekanslardan biri eklenir. Genin 3'-ucuna da transkripsiyonal terminasyon/poliadenilasyon sekanslar bağlanır.

iii) Böylece hazırlanan konstraktlar, yapısında bakteriyel bir replikasyon orijini (RO, ori) ve antibiyotik rezistenslik geni (ampr, kanr, vs) bulunan bir plasmide bağlanarak rekombinant bir ekspresyon plasmidi (pVC) oluşturulur.

Bu plasmidin taşıdığı genin çok fazla üretilmesi için E. coli 'ye transfekte edilir ve bakteride plasmidin sayısı artırılır. Böylece çok sayıda gen taşıyan plasmid elde edilir. Aksi halde, deneme hayvanlarına verilecek olan plasmide, bakteriyel veya herhangi bir replikasyon orijini ve antibiyotik geni gerekmemektedir. Çünkü, hayvan vücudunda plasmidin çoğalması değil de, taşıdığı genin ekspresyonu amaçlanmaktadır. Bu nedenle denemede kullanılacak ekspresyon plasmidi, vücutta bir uyarım yapabilecek yeteri miktarda (mg veya ng) hazırlanmalıdır. DNA aşıları yukarda belirtildiği gibi tek bir antijenik genle monovalent olarak hazırlanabileceği gibi, birden fazla antijenik gen de ilave edilerek, aynı anda bir kaç infeksiyona karşı protektif bağışıklık elde edilebilir (kombine aşı). Eğer bir virusun, birden fazla alt tipleri (serotipler) varsa, bunlara ait antijenik komponentler aynı plasmidle monte edilerek bivalan veya multivalan DNA aşıları da hazırlanabilirler. Multivalan veya kombine aşılar hazırlanırken, bir gen ürününün diğerinin proteinin veya bir birlerinin hücre içindeki ekspresyonlarına mani olmamaları gereklidir. Plasmid DNA'sının bizzat kendi sekanslarının adjuvant etkisinin olabileceğinden kullanılacak plasmidin çok iyi seçilmesinde yarar vardır.

            AŞILARIN KONTROLÜ

            Aşılar, diğer tüm biyolojik madde kullanımında olduğu gibi, hazırlanma safhasından başlayarak, uygulamanın her aşaması ve onucunda kalite bakımından kontrol edilmelidir.Aşı kontrollerinde başlıca, istenmeyen veya beklenmeyen reaksiyonların oluşup oluşmadığını saptamak, üretim kontrolünün devamlı etkinliğini sağlamak ve her bir serinin kabul edilen tolerans limitleri içinde orjinaline benzemesinin kontrolü amacıyla test edilmektedir. Yapılacak test miktar ve sıklığı ise aşının risk durumu ve ekonomik görüşlere göre değişmektedir. Hayvanlar arasında varyasyonların bulunması, aşının test edilmesini sınırlar. Canlı aşılarda potens ve zararsızlık kontrolleri yanı sıra, diğer önemli noktalarda da, pasajlarda virulansın artması ve aşılanmamış hayvanlar arasında yayılmasıdır.

            Aşı kontrolünde rutin olarak uygulanacak işlemler arasında; kontaminasyon ve yabancı patojenler yönünden tohum ve hücre kültürlerinin, embriyoların kontrolleri, üretim sırasında ise inaktivasyon ve antijen içeriklerinin kontrolü ve son ürünün de potens, zararsızlık, kontaminasyon ve dayanıklılık testleri bulunmaktadır. Liyofilizasyon araç ve işlemlerinin iyi test edilmesi gerekmektedir. Bu konuda rutubet içerikleri ve vakumlama sisteminin iyi olup olmadığının kontrolü oldukça önemlidir.

1-Sterilite testi: Üretimin başlangıç ve bitişinde sterilite kontrolleri yapılmalıdır. Küçük örnekler üzerinde yapılan sterilite testleri son ürünün steril olacağını garantilemez. Sterilite kontrollerinin malzeme ve personel bakımından yeterliliği bulunan yerlerde yapılmasında fayda vardır. Kontaminasyon varsa bunun derecesi kontrol amaçlı çeşitli besiyerleri kullanılarak saptanabilir.

2-Yabancı Patojenler için Test: Ürünün yabancı patojenlerden arıtılmış olması çok önemlidir. Bu amaçla, genellikle, sıklıkla karşılaşılan patojenlerin aranması doğru olacaktır. İnaktif aşılar, aktif olanlardan daha az risk taşırlar ve kullanılan inaktivan madde de non-spesifiktir. Dolayısıyla özellikle tavukların canlı aşıları yumurta ve doku kültürlerinde hazırlandıklarından patojenik olan diğer etkenlerle kontaminasyon her an mümkün olabilmektedir. Aşının kontrolü esnasında, bu aşamada, sürünün kontrolü de oldukça önemlidir. Sürünün çeşitli hastalıklar bakımından temiz olması, sürüden alınacak yumurta ve hücrelerin kontamine olmaması anlamına gelmektedir. Ayrıca serumların da antikor yönünden kontrolü gerekmektedir.

            3-Potens Testi: Aşıların saha koşullarında etkili olması en önemli noktalardandır. Bunun için üretimin her aşamasında kontrol şarttır. Test aşılı havyalar üzerinede eprüvasyon suretiyle yapılır. Bazı aşılarda antikor cevabı da aşıların immunolojenitesinin değerlendirilmesinde indirekt olarak başvurulan bir yöntemdir.

            4-Antijen İçeriğinin Kontrolü: Aşıların etkin olabilmesi için yeterince antijen içermesi ve antijenin de immunolojik özelliklerinin kaliteli olması gerekir. Canlı bakteri aşılarında sayım besi yerlerinde, viruslarda ise doku kültürü ve embryolu tavuk yumurtalarında yapılır. İnaktif bakteriyel aşılarda opasite testi ve gerekirse spesifik antiserumlarla reaksiyon yapılabilir.

            5- Zararsızlık Testi: Aşıların, üretimi sırasında herhangi bir toksik özellik kazanıp kazanmadığı, her seriden uygun deneme hayvanlarına verilmek suretiyle denenebilir. Bu işlem birkaç hayvan üzerinde kendi konakçısında da yapılır. Bu, ya aşılama dozu veya bu dozun birkaç katı miktarındaki dozlarda gerçekleştirilir.

            6- Dayanıklılık Testi: İyi bir aşı bekletilme ve taşınma koşullarında ve liyofilize haldeyse sulandırıldığında etkinliğini kaybetmemelidir. Bu dayanıklılığı üretim hataları büyük ölçüde etkilemektedir. Bu durumda buzdolabı veya oda ısısında saklama veya taşıma koşullarında potens testleri uygulanarak aradaki farklar saptanır. Liyofilize aşılarda kontrol işlemlerinde dikkatli olunmalıdır. Özellikle Marek aşısı bu durumlarda oldukça hassastır ve kontrolleri şarttır.

           

SONUÇ

            Aşıların hazırlanmasında uygulanan metodların tamamı, uygulama esnasında dikkat ve tecrübe gerektirmektedir. Üretim teknikleri esnasında, üretiminden sonra saklanma ve taşınma koşullarında ve aşılama sırasında da kontrollerinin yapılması şarttır. Bu şekilde hem elde edilen aşının kalite ve yararlılığı hem de uygulandığı bireylerde en az yan etkiyle ortaya koyduğu faydası şüphesiz gerçekleşmiş olacaktır.                  

KAYNAKLAR

1-      ARDA, M., (2000); Viral Aşılar ve Antiviral İlaçlar, Temel Mikrobiyoloji, Medisan Yayın Serisi: 40, 50:414-420

2-      AYDIN, N., (1984); Kanatlı Enfeksiyonlarının Serolojik Teşhisi Amacıyla Kullanılan Reaktiflerin Standardizasyonu ve Aşı Kontrolü. Etlik Veteriner Mikrobiyoloji Enstitüsü Dergisi. 5:6-7:138-150.

3-      AYDIN, N., ESENDAL, Ö. M., (2000); Kanatlı Aşılarının Üretim ve Kontrolünde Temel İlkeler. I. Uluslar arası Hayvan Aşılarının Kalite Kontrol Sempozyumu. 9-11 Ekim, İZMİR.

4-      DİKER, K. S., (1998); Aşı Tipleri. İmmunoloji. Medisan Yayın Serisi:37, 27:273-278.

5-      KOCATÜRK, U., (2000); Açıklamalı Tıp Terimleri Sözlüğü, Nobel Kitabevi. s:921

 

 

 
Bugün 9 ziyaretçi (11 klik) kişi burdaydı!
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol